Scroll Top

Mekânsal-Kültürel Ayrışma: İstanbul Beyoğlu’ndan Öznel Gözlemler

by Alper Aşınmaz – ANAMED Doktora Sonrası Proje Araştırmacısı (2022–2023)
tumblr_1a976be0a161c05871fd676bbf491048_0b97ceb7_1280

“Diğer insanlar gibi olmak için kendimizin dörtte üçünü kaybederiz.

Arthur Schopenhauer”

Geçtiğimiz hafta sonu ilk defa Beyoğlu’nu telaşsız ve dikkatli şekilde dolaştım; bunu açıkçası ilk kez yaptığımı da fark ettim. Yürüyüşüm esnasında aslında hep baktığım ancak göremediğim dokuları gözlemledim.

Esasında, insanları çok sık gözlemlerim; ön koşullu ve kabileci bir tür olmamız nedeniyle birbirimizi sınıflandırmaya eğilimli bir doğamız olduğu gerçeğinin de uzun süredir farkındayım. Kendimiz gibi olanları, kendimiz gibi düşünenleri yüceltme ve onlarla etkileşim halinde olma ihtiyacı içinde hissediyoruz; diğerlerini ise kültürel çatışma potansiyeli oluşturabilecek unsurlar olarak algılıyoruz. Bu durumun ironik tarafı ise, bunu çoğunlukla istemsiz olarak yapıyoruz. Üstelik yakın hissettiğimiz kişilerden herhangi bir fayda sağlamasak, hatta zarar görsek dahi benimsediğimiz “kendi” gruplarımızı savunmaktan kolay kolay vazgeçmiyoruz (https://www.foreignaffairs.com/articles/world/2018-06-14/tribal-world. Evrimsel süreçte kazandığımız (Yılmaz, 2019) ve büyük oranda istemsiz olan bu ayrışma eğilimi bizi, bizlere benzeyen ve bizim gibi düşünen kişi veya toplulukları benimsememize, bizden farklı olanla ise direkt veya dolaylı olarak kültürel çatışma içinde olma ve ondan uzaklaşma eğilimine sahip olmamıza neden olmakta. Şu an için dahi bu tutuma karşı yeteri kadar bağışıklığa sahip olmadığımız aşikar (Clark vd., 2019). Bunun ahlaki bir boyutu olsa da insanın kutuplaşmacı yapısının önemli derecede hormonal sistemimizin işleyişine bağlı olduğu da bir gerçek. (De Dreu vd., 2011) Bu kompleks yapının incelenmesi için sosyal ve biyolojik yöntemlerin birlikte kullanımı da yakın dönemde ilgi gören bir yaklaşım olarak dikkat çekmekte. (Cikara vd., 2014).

Kendimizi yakın hissettiğimiz kişi ve gruplar ile etkileşim halinde olma eğilimimiz ve çabamız aşikar ve potansiyel çatışmalardan sakınma dürtümüzü de göz önünde bulundurduğumuzda belki de çoğu durumda anlaşılabilir. Peki bu durumun insan-mekân etkileşiminin şekillenmesindeki somut veya soyut yansımalarını algılayabilir miyiz diye sorguluyorum. Kendimize yakın bulduğumuz veya kendimizi daha kabul edilir hissettiğimiz yerlerde bulunma ihtiyacımızın somut yansımaları var mıdır? Buralarda gerçekten daha çok yoğunlaşmaya mı eğilimliyiz? Çoğu durumda, bunun formülleştirilebilir bir şekilde somutlaştırılmasının zor olduğu kanaatindeyim. Ancak, kendimizi sosyal açıdan daha yakın ve güvende bulduğumuz ve hatta ait olma ihtiyacı içinde hissettiğimiz yerlerin/mekânların kendimize veya grubumuza daha cazip geldiği gerçeğini de kabul edilebilir bir öneri olacağı düşüncesindeyim.

Aynı etnik kökeni veya dili paylaşan insanların bir arada yaşamaya eğilimli olduğu bilinen bir gelenek. Batı ülkelerindeki Çin mahalleleri, Türklerin yoğun şekilde yaşadığı Berlin’deki Kreuzberg, İstanbul’un Fatih semtindeki Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı mahalle (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/istanbulda-kulturuyle-sanatiyla-ve -restaurant-syria-mahallesi-40026339) aklıma gelen en somut örnekler. Peki, konutsal olmayan popüler bölgelerde, hareket halindeki insan gruplarının da sosyokültürel olarak kendilerine yakın hissettikleri veya daha çok benimsedikleri mekânlara ve alanlara yönelme eğilimi var mıdır? İstanbul’un en işlek bölgelerinden olan Beyoğlu’na bakalım… Bu bölge, meskun mahal alanlarından çok sosyal dinamikleriyle öne çıkmaktadır.  Bu bağlamda, konutsal alanların denkleştiriciliği ve tekdüzeliğinin (Saltman, 1975) aksine insan-mekân etkileşimi ve çeşitliliği açısından oldukça zengindir. Bu bağlamda, ara bir not olarak “mekân dizimi” yönteminin ilkelerine kısaca değinmek gerekirse: İnsanların hareket ve yönelim yapısı mekânın düzeni ile çok güçlü şekilde bağlantılıdır (Hillier & Janson, 1984). İnsanlar doğrusal şekilde hareket eder ve dışbükey alanların içerisinde etkileşime geçerler (Vaughan, 2007). Bu bağlamda, Beyoğlu bölgesinin morfolojik yapısına baktığımızda, Tarlabaşı Bulvarı’nın kuzeyi ve güneyi arasında ciddi bir sosyokültürel farklılık bulunduğu zaten bilinmekte. İstiklal Caddesi’nin ise kapitalist bireyselliği yansıttığı, yayalar için ana hareket aksı olduğu ve bu caddeye bağlanan ara sokakların daha ayrıştırılmış, izole (Şekil 1) ve insanların birbirleriyle veya yakın hissettikleri mekânsal kültürlerle etkileşime geçtiği yerlere açılan geçiş alanları olduğu görülür (Özkan-Özbek, 2021). İstiklal Caddesi üzerinde hareket eden insanların genellikle monoton bir şekilde tek bir hat üzerinde yürüdüğü, alışveriş ve yeme içme mekânlarında kısa süreli ihtiyaçlarını karşıladıkları, hatta pek çoğunun başlarını kaldırıp yukarı dahi bakmadan hareket içinde oldukları dikkat çeker. İstiklal’in bu dinamiği, 1980’lerin başında Beyoğlu’nun turistik potansiyelini güçlendirmek için başlatılan “Güzel Beyoğlu Projesi” ile ivme kazanmaya başlamıştır (Keyder, 1999). Öte yandan, ara sokaklar ve pasaj gibi mekân içleri ise insanların mekânla ve birbirleriyle daha çok etkileşime geçtiği yerlerdir. İstiklal Caddesi’nde kapitalist bir evrensellik ve göreceli bir tekdüzelik hâkim iken ara sokaklar, birbirine benzeyen ve benzer kültürlere ilgi duyan insan ve mekân gruplarının kümeleşme eğilimiyle dikkat çekmektedir.

Ana ve ara rotaları birbirine bağlayan düğüm noktaları insanları karar vermeye ve tercih yapmaya zorlar. Benzer kültürel algıya ve geçmişe sahip olan gruplar, benzer imgesel çıkarımlara sahip olmaları nedeniyle belirli bölgelerde yoğunlaşma eğilimindedirler (Lynch, 1973: 7; 81). Bu bağlamda, Beyoğlu’nda belirli bölgelerin benzer kültürel kimlik ve yaşam biçimini paylaşan insanların yoğunlaşmasına sahne olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin, Akansu Sokak bölgesinde, Firuzağa’da (Şekil 2), Hayriye Caddesi’nde ve Cihangir’de daha çağdaş, seküler ve popüler kültürü daha çok benimsemiş, ayrıca alternatif müzik akımlarını tercih eden ve gerçeklikten kaçış kültürüne bilinçli veya bilinçsiz olarak adapte olmuş insan ve mekan gruplarının yoğunlaştığı görülür. Öyle ki, 1994 yılı yerel seçimiyle başa gelen islamcı belediyenin kamusal alanları islamist motiflerle donatmak istemesi, kamusal alanlardaki islami faaliyetleri teşvik etmesi ve bundan dolayı Cihangir’deki seküler kitle ile belediyenin karşı karşıya gelmesi hala akıllarda kalanlardan (Yetiskul & Demirel, 2018). Ek olarak, bu bölgeler ve buralardaki mekan grupları bilhassa batı ülkelerinden gelen genç ziyaretçilerin de daha çok tercih ettiği yerler olarak dikkat çekmektedir.

image

Şekil 2. Sol tarafta eğlence mekanlarıyla ve kültürüyle popüler hale gelmiş olan ve izole bir konumda bulunan Akansu Sokak, sağ tarafta ise yine benzer bir kültürel dokuya sahip olan Firuzağa bölgesinden bir mekan ve eğlenen insanlar (Yazar tarafından fotoğraflanmıştır).

Diğer taraftan, İstiklal Caddesi’nin doğusundaki ve güneyindeki kültürel dokunun aksine, batısında daha farklı bir kültürel doku hakimdir. Örneğin, Nevizade Sokağı’ndağ ve yakın çevresinde geleneksel ve arabesk bir kültürün baskınlığı göze çarpmaktadır (Şekil 2). Taksim Meydanı’nın hemen batısında yer alan Şehit Muhtar Mahallesi’nin ara sokaklarında ise baskın kahvehane kültürü hakimdir ve bu kültüre kendini daha yakın bulan, “geleneksel” ve “oryantal” yerliler ve Arap göçmenler bu bölgede daha yoğun olarak görülür (Şekil 3). Yine bu semtte Arapça ve Kürtçe şarkılara olan ilgi kolayca algılanabilir. Bu bölgedeki insanların, kendileri gibi olmayan insanlara bakışları kolayca dikkat çeker. Pek çok turistin ve yerlinin ise buradaki sokakları genellikle kişisel merak için oldukça kısa süreli ziyaret ettikleri, daha çok da bir geçiş güzergahı olarak kullandıkları kolayca gözlemlenebilir.

image

Şekil 3. Sol tarafta Nevizade Sokağı, sağ tarafta Şehit Muhtar Mahallesi’nden bir sokak (Yazar tarafından fotoğraflanmıştır).

Dolayısıyla, mekânsal ve kültürel ayrışma/yoğunlaşma eğiliminin bir çok faktörü olsa da, her bölgenin, kökleri genellikle eskilere dayanan bir kültüre sahip olduğu aşikar. Dikkatli bakıldığında Beyoğlu’nda bu durumun yansımaları rahatlıkla görülebilir. Bu denli küçük bir alandaki, yer yer daha keskin olabilen bu kültürel kümelenme eğilimi ve bu eğilimin zaman içerisinde yoğunlaşması, dikkatli gözlemlendiğinde algılanabilir.  

Bazen de bir kedi tüm kalıpları yıkabilir 🙂

image

Kaynaklar

Cikara, Mina, ve Jay J. Van Bavel. “The Neuroscience of Intergroup Relations: An Integrative Review.” Perspectives on Psychological Science: A Journal of the Association for Psychological Science 9, no. 3 (2014): 245–74. https://doi.org/10.1177/1745691614527464

Clark, Cory J, Brittany S. Liu, Bo M. Winegard ve Peter H. Ditto. “Tribalism Is Human Nature.” Current Directions in Psychological Science 28, no. 6 (2019): 587–92. https://doi.org/10.1177/0963721419862289

De Dreu, Carsten K. W., Lindred L. Greer, Gerben A. Van Kleef, Shaul Shalvi ve Michel J. J. Handgraaf. “Oxytocin Promotes Human Ethnocentrism.” Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 108, no. 4 (2011): 1262–66. https://doi.org/10.1073/pnas.1015316108

Hillier, Bill ve Julienne Hanson. The Social Logic of Space. Cambridge: Cambridge University Press, (1984). doi:10.1017/CBO9780511597237

Keyder, Çağlar. Istanbul: Between the Global and the Local. Lanham: Rowman and Littlefield, 1999.

Marcuse, Peter. “Enclaves Yes, Ghettos No, Segregation and The State.” Desegregating The City, Ghettos, Enclaves & Inequality, ed. D. P. Varady, 15–30. Albany: State University of New York Press, 2005.

Özkan-Özbek, Müge. “Tarihsel Süreçlerde Taksim Meydanı ve Beyoğlu Bölgesinin Morfolojik Evrimi ve Sentaktik Analizleri.” Tasarım Kuram 17, no. 32 (2021): 35–54.

Saltman, Juliet. 1975. “Implementing Open Housing Laws through Social Action.” Journal of Applied Behavioral Science 11: 39–61.

Vaughan, Laura. “The Spatial Syntax of Urban Segregation.” Progress in Planning 67 2007: 205–94.

Yetiskul, Emine ve Şule Demirel. “Assembling Gentrification in Istanbul: The Cihangir Neighbourhood of Beyoğlu.” Urban Studies 55, no. 15 (2018): 3336–52. https://doi.org/10.1177/0042098017746623

Yilmaz, Onurcan. “Prejudice as an Expression of Tribalism.” Encyclopedia of Evolutionary Psychological Science, ed. T. Shackelford ve V. Weekes-Shackelford, s. 1-3, Springer, 2019. https://doi.org/10.1007/978-3-319-16999-6_3807-1