Scroll Top

‘Kahpe Bizans’ın Yiğit İmparatoriçeleri: Zoe Ve Theodora Kardeşler

tumblr_inline_omfp8mvAYQ1tk0qlr_500

ANAMED Birim Kütüphanecisi Naz Özkan, birbirlerinden farklı iki kız kardeş, Bizans İmparatoriçeleri Zoe ve Theodora’nın hikâyesini anlatıyor.

“Büyük kardeş Zoe, fikirleri daha çabuk kavrar fakat daha ağır konuşurdu. Thedora ise onun tam tersine idi; çünkü düşüncelerini pek sık belli etmez, ancak bir defa konuşmaya başladı mı sohbeti güzel ve canlı bir dille sürdürürdü. Zoe ihtiraslı bir kadındı ve iki alternatif için de hayat veya ölüm aynı derecede hazırlıklı idi demek istiyorum. Bana denizin dalgalarını hatırlatırdı, kâh gemiyi yükseklere kaldıran, kâh dibe çeken dalgaları. Bu bariz vasıflar Theodora’da yoktu, aslında sakin, hatta diyebilirim ki, sıkıcı bir kişiliği vardı…”  Mikhail Psellos, Khronographia

10.yy sonunda Makedonlar Hanedanlığı’nın “Bulgar-kıran” (Boulgaroktonos) lakabıyla anılan imparatoru 2. Basil 49 yıl boyunca Bulgar ve Araplara kan kusturmuştu. Tam Arapların hüküm sürdüğü Sicilya’ya saldıracakken, hiç evlenmeden ve çocuk sahibi olmadan göçüp gitti bu dünyadan. II. Basil ile ortak imparator olan erkek kardeşi 8. Konstantin ise devlet işlerinden ziyade at yarışlarına, komedi şovlarına meraklı bir imparatordu. Karısı Helena Alypia ve kızları Eudocia, Theodora ve Zoe ile evli mutlu huzurlu yaşarken yerinde duramayan kader yine ağlarını örüverdi adeta bir örümcek gibi. Varis bırakmayan 2. Basil’in yerine yeğeni Zoe kendi adıyla imparatoriçe oldu ve kendi adıyla Bizans İmparatorluğu’nu yöneten dört kadından biri olarak Pulcheria, İrene ve kardeşi Theodora’yla birlikte  1000 yıllık Bizans tarihindeki yerini aldı; dönemin tarihçilerinin, devlet adamlarının “bir kadının devleti yönetmesini” onaylamamasına rağmen. Hatta onu tahtından edenlere karşı,hakkı olan tahtı, unvanı ve ailesini  kız kardeşi (bacısı) ile birlikte, arkasına koskoca bir halkın desteğini alarak savunacak olan Zoe, kardeşinin de desteğiyle imparatorluğu onunla birlikte yönetti.

“Tanrım tek başına koyma kullarını…”

Peki ablası Eudocia dururken küçük kardeş Zoe, sarayındaki odasında parfümler, esanslar yaparken, ne ara dört tane adamı kâh evlenerek kâh evlat edinerek imparatorluğa yükseltip makama, zenginliğe boğmuştu? Zoe’nin taht yolunda şanslı olmasının en önemli nedenlerinden biri zavallı ablası Eudocia idi. Kızcağız genç yaşta yakalandığı hastalıktan (çiçek hastalığı olduğu düşünülüyor) sonra kendini kapatmıştı dış dünyaya ve rahibe olarak yaşamını sürdürmeyi seçmişti. Hal böyleyken Zoe’nin evlilik maceraları, ortada tahtı, tacı yokken bahtının benzeştiği Theophano gibi, Theophano’nun oğlu Kutsal Roma-Germen İmparatoru 3.Otto’ya izdivacı için gönderilmesi ile başladı. 2.Basil’in niyeti, “gençler anlaşsın mutlu mesut yaşasınlar biz de torun sevelim” değildir elbette. Tamamen diplomatik ve politik bir evlilik olarak görülen bu evlilikte asıl amaç dinsel sebeplerle ayrı gayrı düşen iki Roma İmparatorluğu’nu bir araya getirmekti. Lakin İmparator planladığı izdivaçta umduğunu bulamadı. Gelin kızımız Zoe, İtalya’da Bari’ye vardığında damat adayının Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu öğrenir öğrenmez ve “gencim güzelim neyim eksik” diyerek yeni adaylarla görüşmek ve alt tarafı bir şarap içmek (o zaman çay kahve yok tabi!) için başkente geri döndü. Dalassenuslar mı iyidir yoksa şehrin valisi Romanos Argiros mu derken, Zoe kızımız gerçek aşkı bulduğunu düşündüğü ve ne yazık ki yanıldığı, imparator olmak uğruna karısı Helena’dan ayrılan Romanos ile izdivaca “evet” dedi ve birlikte taç giydiler!

“Karadır bu bahtım kara…”

İzdivacını gerçekleştirmek isteyen Zoe mutluğunu bir bebekle taçlandırmak için doktorlara mı danışmadı, büyülü muskalar mı kullanmadı, lakin muradına eremedi. Zira 48 yaşındaydı evlendiğinde ve çocuk sahibi olması pek de mümkün değildi biyolojik olarak. Romanos ise kazandığı unvandan ve zenginlikten sonra Zoe’yi reddetti, onu yalnız bıraktı. Hatta bu da yetmezmiş gibi hazine odasına girmesini yasaklayarak, yardımsever ve hami imparatoriçeyi hayır işlerinden alıkoydu! Zoe mutsuzdu, yalnızdı, evliliğinde aradığı tatmini, zevki bulamamıştı ve de aldatılmıştı.

Kırık kalbini onaracak, yüzünde güller açtıracak kişi ise yardımcısı Yannis Orfanotrofos’tan başkası değildi. Zoe’yi genç yeğeni ile tanıştıran John sayesinde, kendisinden 30 yaş küçük Paflagonyalı Mikhail hayatına girince kara bahtlı sarı saçlı imparatoriçenin dünyası birden şenlendi. Gizli aşkını kalbine gömemeyen Zoe’nin canına tak edince dayanamadı ve kocasını ortadan kaldırmanın planlarını yapto; başarılı da oldu. Bizans tarihçileri Psellos ve Skylitzes de Romanos’un eceliyle ölmediğini, boğulduğunu ya da zehirlendiğini öne sürerler. Romanos’un ölümüyle Zoe için ikinci izdivacının önünde hiçbir engel kalmadı. Yasalara göre dul bir kadının evlenmesi için bir yıl beklemesi gerekmekteydi. Amma velakin John Skylitzes’in yazdıklarına bakacak olursak, evlenecek dul kadın bir imparatoriçe olduğu için bu küçük sorun elli libre altınla çözülüverdi.

“Sözde kalır sevgilim, sözde kalır bütün sözler…” (Birhan Keskin – Taş Parçaları)

Başından beri Zoe, Mikhail’i İmparator ve koca olarak değil kendisine tapan bir köle gibi görüyordu. Bundan mıdır bilinmez ama Zoe’nin mutluluğuna zamanla 4. Mikhail’in Zoe’ye karşı takındığı kötü tavırlar gölge düşürdü. Michael verdiği sözleri, yeminleri unutmuştu çoktan. Çünkü genç Michael Romanos’u öldürdükleri için vicdan azabından kıvrım kıvrım kıvranmaktaydı. Bu yüzden önce yönetimden uzak tutmaya çalıştı İmparatoriçe’yi, sonra da kendinden. Bir de bu yetmezmiş gibi epilepsi krizleri ile uğraştı Michael, hem de Bulgar isyanını bastırmaya çalışırken. Neyse ki 1040 yılında isyan bastırıldı, lakin Michael eski Michael değildi artık, hastalığı iyice ilerlemişti. Kendisini görmeye gelen koskoca İmparatoriçe’yi kovdu yanından. 1041’de Mikhail’i de kara toprağa teslim eden Zoe evlatlık aldığı ve “Caesar” mertebesine yükseltip tahtın varisi yaptığı yardımcısı Yannis Orfanotrofos’un yeğeni Mikhail Kalaphates’i 5. Mikhail olarak tahta çıkarttıve İmparatorluğu birlikte yöneteceklerine dair kendisiyle anlaştı. İçindeki şeytanın sesini bastıramayan 5. Mikhail her ne kadar imparator unvanıyla devleti yönetse de acı gerçekle yüz yüzeydi: Zoe her şeye ve herkese rağmen bir hanedan üyesiydi ve amcasının varisiydi. Gerçek gücü ve meşruiyeti elinde tutan “porphyrogenita”, imparatorun mor elbisesindeki renkle boyanmış saray odasında doğmanın verdiği hakla ve unvanla nefes aldığı sürece Michael için büyük bir tehditti. İşte bu yüzden Zoe’den bir an önce kurtulmalıydı, tabii onun yardımcısı olan ve kendisine taht yolunu açan John’dan da.

“Onursuz Bir Adam”

Ne prenses ne de varis olması, 5. Mikhail’in Zoe’ye ve John’a yapacağı kötülüklere engel olabildi. Michael önce amcasını manastırda sürgün hayatına mahkûm etti sonra da Zoe’yi Büyükada’ya saçları kesilmiş, paspal rahibe kıyafetleri içinde manastıra sürgüne gönderdi. Zoe’ye hiç beklemediği bir yerden gelen bu tokat, sarayını terk ederken ağzından şu sözcüklerin dökülmesine vesile oldu:

“Sen amcam ve imparatorum; sendin beni seven ve kız kardeşlerimden daha çok şeref bahşeden çünkü seni görenlerin söylediklerinden işittiğim gibi, ben tıpkı senin gibiydim. Sendin beni öpen ve kollarında tutarken “şansın açık olsun sevgili yavrum, uzun yıllar yaşa, ailemizin şerefi ve imparatorluğumuzun hazinesi ol” diye söyleyen. Aynı zamanda beni özenle yetiştiren ve eğiten Sendin; çünkü bu imparatorluğun geleceğini benim ellerimde görmüştün. Fakat ümitlerin boşa çıktı. Çünkü ben şerefimi kaybettim, bütün aileme leke getirdim…Yalvarırım sana bana Cennet’te göz kulak ol ve bütün gücünle yeğenini koru…”

Zoe’nin feryadını Konstantinopolisli kadınlar ve çocuklar duydu mu bilinmez amma kendini ülkenin hâkimi sanan Mikhail’e hiç beklemediği tepki bu şehrin kadınlarından geldi. Konstantinopolisli kadınlar Zoe’ye, İmparatoriçe’ye sahip çıktılar, onu gerçek yönetici olarak hanedanın devamı olarak gördükleri için hak ettiği tahta geri çağırdılarırl ve Mikhail ’in karşısına çıktılar cesurca. Psellos da onların haklı isyanından şöyle bahseder:

“Şimdiye kadar haremden hiç çıkmamış kadınları bizzat gözlerimle gördüm, halkın arasına çıkıp sokaklarda bağırarak, göğüslerini döverek imparatoriçenin talihsizliğine ağıt yakarak dolaşıyorlardı…”

“Tek asil ve güzel olan imparatoriçe nerede? Bütün kadınlar içinde tek hür olan, bütün hanedanın başı, imparatorluğun gerçek sahibi, babası imparator olan, büyük babası –evet büyük dedesi de imparator olan imparatoriçe nerede olabilir?”

Kadınların başının çektiği isyan ateşi büyüdü. Zoe’nin kız kardeşi Theodora da isyancılara birlikte hareket edince Zoe manastırdan çıkarıldı ve rahibe kıyafetleriyle halkın karşısına çıktı. Halkı, İmparatoriçe’yi tanıyamaz en başta paspal kıyafetler içindeyken. Daha sonra imparatoriçe kıyafetlerini giyen Zoe, büyük saraydan zafer alayıyla Ayasofya’ya Theodora’nın yanına getirildi. 5. Mikhaill ise Theodora’nın emriyle kör edildi ve tahttan çekildi.

“Sezarın hakkı Sezara…”

Mikhaill tahtı bırakınca iki aday çıktı ortaya: Zoe ve Theodora. Senato kararsız kalmıştı. Bir yanda tahtıyla tacıyla varis olan büyük abla Zoe, diğer yanda isyana destek vererek tahtı kurtaran küçük kardeş Theodora. Karar Zoe’ye bırakılınca Zoe kız kardeşini Müşterek İmparatoriçe ilan etti ve babası gibi imparatorluğu birlikte yönetmeye başladılar. Bizans tarihinde ilk defa iki imparatoriçe, erkeklerin seslerinin çıktığı Senato’nun kadim geleneklerine rağmen bir ilki yaşattılar Bizanslılara: Gynaikonitis’ten (harem dairesi) çıktılar ve ülkeyi aktif biçimde yönetmeye başladılar. 

Mor odada dünyaya gelen kızlar koskoca bir imparatorluğun sesi olurlar. Yaşadıkları dönemde cinsiyetin değil, taşıdıkları kanın, hanedanlığın varisi olmanın getirdiği ayrıcalıkla güç ve unvan elde ederler. Ellerinden geldiğince Senato’da rüşvetçiliği ve adam kayırmacılığı engellemeye çalışan kardeşler, birlikte elçileri karşılarlar, sarayda önemli kararlar alırlar, yargıda bulunurlar ve tüm hükümet işlerinin altından birlikte kalkarlar. Zamanla yorulan kardeşlerden Zoe kendisine yardım edeceğine inandığı zengin ve soylu bir aileden gelen Konstantin Monomakhos’la 1042 son kez dünya evine adım atar. Kimilerine göre ise Zoe tahtı kardeşiyle paylaşmaktan sıkılmış ve fikir ayrılıklarına düştüğü için evlenmiştir Konstantin’le.

“Tanrım kötü kullarını sen affetsen, ben affetmem!”

Theodora İmparatoriçe unvanını kaybetmez ablasının evliliğinden sonra. Sadece bir süre devlet işlerinden elini ayağını çeker. Zoe ise kendini parfümlerine ve hayır işlerine verir tekrardan, saray işlerinin bir kısmını ise Konstantin Monomakhos’un sevgilisi Maria Skleraina’ya bırakır. 1050’de 70 yaşında vefat ettiğinde kız kardeşi Theodora ve Konstantin, imparatorluğu ortaklaşa yönetirler. Konstantin’in ölümünden sonra da Theodora evlenmez ve tek başına hükümdar olur. Tıpkı amcası Basil gibi ‘astığım astık kestiğim kestik’ bir otokrat olarak tahta geri dönen Theodora, kendisine muhalefet eden herkesi alaşağı eder, mallarına mülklerine el koyar ve düşmanlarını sürgüne yollar. Ablasından daha cimri olan Theodora’nın yönetimi Psellos tarafından kötü olarak nitelendirilse de o, Makedonların son kalesi olarak tahtını ele güne karşı savunur. Ölmeden önce bürokrat Michael Bringas’ı varis ilan eder ve 1056’da Makedonlar hanedanlığının son üyesi olarak göçüp gider. Bu iki özel kadının vefatından sonra Bizans İmparatorluğu taht oyunlarıyla çalkanır 1081’e değin, ta ki Kommenos ailesinden Alexius tahtı ele geçirip bu taht savaşlarına son verinceye dek…


Kaynakça – Kadın Tarihi Ayı

-Alexander, Sally. Becoming a woman : and other essays in 19th and 20th century feminist history. Washington Square, N.Y. : New York University Press, 1995. HQ1593 .A45 1995

-Angold, Michael. The Byzantine empire: 1025-1204 ; a political history. London: Longman,2000.  DF596 .A54 1997

-Bennett, Judith M. and Ruth Mazo Karras. The Oxford handbook of women and gender in medieval Europe. Oxford ; New York : Oxford Univ. Press, 2013.  HQ1143 .O94 2013

-Connelly, Joan Breton. Portrait of a priestess : women and ritual in ancient Greece. Princeton : Princeton University Press, 2007. BL795.W65 C66 2007  

-Connor, Carolyn L. Women of Byzantium. New Haven: Yale University Press, 2012. HQ1147.B98 C66 2004

-Fethi, Ahmet and Handan Akdemir. Kadınların tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası,2005. HQ1121 .H5719 2005 v1-5

– Garland, Lynda. Byzantine empresses: women and power in Byzantium, AD 527-1204. London: Routledge, 1999.DF572.8.E5 G37 1999

-Garland,Lynda. Byzantine women : varieties of experience 800-1200. Aldershot England : Ashgate, 2006.  HQ1147.B98 B98 2006

-Herrin, Judith. Unrivalled influence women and empire in Byzantium. Princeton: Princeton University Press, 2013.  HQ1147.B98 H47 2013  

-Herrin, Judith. Women in Purple Rulers of Medieval Byzantium. Princeton Univ Press, 2004. DF581.3 .H47 2001

– Hill, Barbara, and Elif Gökteke Tut. Bizans imparatorluk kadınları (1025-1204):iktidar, himaye ve ideoloji = Imperial women in Byzantium 1025-1204:power, patronage and ideology. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 2003.   DF591.3 .H55 2003

-Jenkins, Romilly James Heald. Byzantium: the imperial centuries, A.D. 610-1071. Toronto: University of Toronto Press, 1995.  DF553 .J4 1966

-Kalavrezou, Ioli, and Angeliki E. Laiou. Byzantine women and their world. Cambridge: Harvard University Art Museums, 2003. N6250 .K27 2003  

-Laiou, Angeliki E. Women, family and society in Byzantium. Farnham, England ; Burlington, VT : Ashgate/Variorum, 2011. HQ1147.B98 L35 2011

-Partner, Nancy F. Studying medieval women :sex, gender, feminism.Cambridge, MA : Medieval Academy of America, 1993. HQ1143 .S78 1993  

-Piltz, Elisabeth.Byzantium in the mirror: the message of Skylitzes Matritensis and Hagia Sophia in Constantinople. Oxford: Archaeopress, 2005.  DF553 .P55 2005  

-Pomeroy, Sarah B. Goddesses, whores, wives, and slaves : women in classical antiquity. New York : Schocken Books, 1995. HQ1127 .P66 1995

-Psellus, Michael, and E. R. A. Sewter. Fourteen Byzantine rulers: the Chronographia of Michael Psellus. London, England: Penguin Books. 2011.  DF591. P713 1966  

-Psellus, Michael, and Işın Demirkent. Mikhaıl Psellos’un Khronographıa’sı. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1992. DF591 .P720 1992  

-Scott, Joan W. “Gender: A Useful Category of Historical Analysis.” The American Historical Review 91/5 (December 1986): 1053-1075.

-Skylitzes, Jan, John Wortley, Jean-Claude Cheynet, and Bernard Flusin. A synopsis of Byzantine
history, 811-1057
. Cambridge:Cambridge University Press,2011.  DF553 .S36 2010

-Theis,Lioba and Margaret Mullett. Female founders in Byzantium and beyond. Wien : Böhlau, 2014. HQ1147.B98 F463 2014

-Zilfi, Madeline C. Women in the Ottoman Empire: Middle Eastern woman in the early modern era. Leiden: Brill, 1997. HQ1726.7 .W64 1997