Scroll Top

Gyges’ten Büyük İskender’e Lydia Arkeolojisi

tumblr_inline_oqo6oe3XND1tk0qlr_500

Boston Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde Lidya anıtsal mimarisi üzerine çalışan ANAMED 2016-2017 bursiyeri ve doktora adayı Güzin Eren’in, ANAMED Direktörü Doç. Chris Roosevelt’le 2009 kitabı Gyges’ten Büyük İskender’e Lydia Arkeolojisi’nin yakın zamanda Türkçe’ye çevrilmesi üzerine söyleşisi…

ANAMED Direktörü Doç. Chris Roosevelt’in kitabı The Archaeology Of Lydia, From Gyges To Alexander (2009) artık Türkçede!

The Archaeology of Lydia from Gyges to Alexander – Gyges’ten Büyük İskender’e Lydia Arkeolojisi, (2009) adlı kitabında, ANAMED Direktörü, Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Doçenti ve Gygaia Projeleri eş-direktörü Christopher H. Roosevelt, milattan önce 7. ila 4. yüzyıllar arasında Lidya toplumuna artzamanlı ve daha bütünsel bir bakış sunmak amacıyla, Lidya’nın antik başkenti Sardis’ten gelen arkeolojik bulguları, Lidya’da daha geniş bir alanda gerçekleştirdiği sistematik bölgesel yüzey araştırmasının sonuçları ile bütünleştiriyor. Roosevelt’in bölgesel yüzey araştırması, çevresel inceleme, kazı alanlarında ve yerel müzelerde bulunan arkeolojik malzemelerin tetkiki ve tarihi yazılı kaynakların etüdünü içeren çeşitli araştırma yöntemlerini birleştirdiği bu çalışması, Lidya çapında yerleşim düzenlerinde ve ölü defni uygulamalarındaki sürekliliklere ve değişimlere ışık tutuyor ve de kaynak yönetimi, yaşamlarını sürdürme ve anıtların inşası gibi konularda Lidyalıların çevrelerinden nasıl yararlandıklarını ortaya koyuyor. Roosevelt’in Türkçeye çevrilen kitabı, yakın zaman önce Koç Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı (2017). Boston Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde Lidya anıtsal mimarisi üzerine çalışan ANAMED 2016-2017 bursiyeri ve doktora adayı Güzin Eren, bu vesileyle kendisi ile kısa bir röportaj yaptı.

GE: İkimiz de Lidya’nın antik başkenti Sardis’te çalıştık ancak yollarımız hiç kesişmedi çünkü ben, henüz saha çalışmama başlamadan önce, siz, Sardis’in ötesine yönelip Lidyalıları daha geniş çevrelerinde aramaya karar verdiniz. Lidya arkeolojisine dair araştırmanızın, dolayısıyla da kitabınızın öyküsünün nasıl başladığını bize biraz anlatabilir misiniz?

CHR: Öncelikle, kitabım ile ilgilendiğiniz için teşekkür edeyim! Kitabın ortaya çıkışı, Cornell Üniversitesi’ndeki danışmanlarım Andrew Ramage ile Peter Kuniholm ve de sadece Klasik filoloji ve jeoloji alanlarında deneyimi olan yeni birisini eğitmeyi göze alan Sardis kazıları başkanı, Crawford H. Greenewalt, Jr. sayesinde Sardis’te1990’ların ortasında başlayan çalışmalarıma dayanıyor tabii ki. Ancak, arkeolojiye, özellikle de Ege ile Anadolu/Yakın Doğu kültürleri arasında yerleşmiş Batı Anadolu çevresi ve halklarının arkeolojisine hemen âşık olduğum Lidya’da, bu deneyimler hoş bir şekilde bütünleşti. Sardis’te birçok yıl çalıştıktan sonra, bu ilgi alanlarım bu kentte ortaya çıkan kanıtların dışında Lidyalılar hakkında ne bildiğimize dair sorulara yönlendirdi beni. Lidyalılar başka nerelerde yaşıyordu? Yaşamlarını nasıl sürdürüyorlardı? Kent dışında yaşayanlar, Sardislilerle ve Lidya dışındakilerle ne kadar etkileşim içindelerdi, hatta hiç etkileşimleri var mıydı? Bu sorular, bizi, Lidya tümülüslerinin yani yığma toprak mezarlarının (mezarlık alanlarının ve dolayısıyla da yerleşim birimlerinin işaretçisi olarak) dağılımına dair bir araştırmaya ve nihai olarak da müze arşivleri ve malzeme gruplarını incelemeye ve bölgesel yüzey araştırması yürütmeye yöneltti (eş–başkan Dr. Christina Luke’un ve her yıl değişen katılımcıların katkıları sayesinde), ki bütün bunların sonuçları da kitapta bir araya geldi.

GE: Lidya arkeolojisinde uzmanlaşma yolunda adım atmış biri olarak, sizin eseriniz benim rehber kitam haline geldi. Lidya arkeolojisine dair sadece birkaç kitabın Lidya’yı malzeme kalıntılarıüzerinden artzamanlı olarak sunduğunu biliyorum, ancak bunların neredeyse hiçbiri Türkçe değil. Öğrenciniz olarak, Lidya arkeolojisine dair kitabınızın Türkçe’ye çevrilmiş bir avuç eser arasında yer almasıbeni çok gururlandırıyor ve bunun sonucu olarak da Lidyalıların daha da geniş bir okuyucu kitlesi ile tanışacak olmasından oldukça mutluyum. Öncelikle, eseriniz İngilizce olarak yayımlandığında, akademik camia ve genel okur kitlesince nasıl karşılanmıştı ve de o zamandan bu yana konuya yaklaşımınızda herhangi bir değişiklik ya da gelişme oldu mu? İkinci olarak da eserinizin Türkçesi’ni elinizde tuttuğunuzda neler hissettiğinizi merak ediyorum.

CHR: Kitabın İngilizce aslı genelde olumlu tepkiler aldı (en azından bildiğim kadarıyla!) ve de kitapla ilgili olarak yayınlanan değerlendirmeler genelde övgü dolu olduğu kadar yapıcı eleştiri de içeriyordu; özellikle de milattan önce 5. yüzyıl sonu ila milattan önce 4. yüzyıl arasında, Lidya hakimiyetinin sönüp gitmesinden çok sonra Lidya’da Pers varlığının doğası ve yoğunluğuna dair varsayımlarım konusunda. İşin garip yanı, Lidya arkeolojisine yaklaşımım ters kronolojik istikamete yöneldi artık; şimdi, Bronz Çağ’ın sonunda, yaklaşık 3500 yıl önce  Lidya öncesi insanların ya da Proto-Lidyalıların bölgesel bir başkenti olduğuna inandığımız Kaymakçı’nın incelenmesine odaklanıyoruz. Kaymakçı örenyerine ve bunun Hititlerin “Seha Irmağı Ülkesi” olarak bildiği bağımsız krallıkla kesin olmayan bağlantısına kitapta sadece kısaca değinilmişti. Kitabın Türkçesi’nin çıkmış olması ise, öncelikle genel çapta kabul görmesi ve sonra da Türkiye’de Lidya arkeolojisinin çeşitli yönleri ile ilgilenen akademisyen camiasının erişimine sunulmuş olması açısından benim için gurur verici oldu ve beni memnun etti.

image

GE: Bize biraz çeviri sürecinden bahseder misiniz?

CHR: Koç Üniversitesi Yayınları ile çalışmak çok keyifliydi. Yayınevi çalışanları bu süreç boyunca, bilgileri ve sabırlarıyla çalışmaya destek sağladılar ve de engin deneyimleri sayesinde, özellikle daha teknik terminolojiyi yerinde bir şekilde işlemeyi bilen uygun çevirmeni (Hilal Gültekin Çatak) seçtiler.

GE: Türkçe’ye oldukça hâkim olduğunuzu biliyorum. Eserinizin Türkçe çevirisine bakma fırsatınız oldu mu merak ediyorum. Eğer olduysa, çeviriyi nasıl buldunuz?

CHR: (Çok naziksiniz.) Kitabın Türkçesini inceledim tabii ki ve de çeviriden memnun kaldım. İlk olarak, kitapta aslında sık sık geçen “landscape” sözcüğünün nasıl çevrildiğine baktım. Fransızca kökenli “peyzaj” (paysage) sözcüğünden sakınan çevirmen, aynı anlam esnekliği taşıyacağını umduğum “çevre” sözcüğünü yeğleyip, tutarlı bir biçimde kullanmış.

GE: Başından sonuna kadar Lidya Devri arkeolojisinin bir sentezini sunmakla kalmayıp, bunu, Lidya toplumunda çeşitli uygulamaların değişimleri ve sürekliliklerine dair bir tartışmayı mümkün kılmak adına, Lidya’nın bilinen tek kentsel yerleşimi Sardis’in arkeolojik buluntularını, art bölgesinden topladığınız yeni veri ile birleştiren bir yaklaşımla yaptığınız için kitabınızı yol gösterici buluyorum. Bölgesel yüzey araştırmalarından çoğunlukla, sadece kazı yapmak için önemli bir eski yerleşim bulmak adına faydalanıldığı bir dünyada, siz, tam tersine, bölgesel arkeolojinin geçmiş toplumlara dair bilgi edinmek açısından çok daha fazlasını yapabileceğini vurguluyorsunuz, ki bunun kanıtı olarak da kitabınızın sonuçlarını gösterebiliriz. Yaklaşımınızın, Türkiye’de gelecekte gerçekleştirilecek projeler için yöntemsel açıdan bir örnek teşkil edebileceğini düşünüyor musunuz, özellikle de kitap daha geniş kitlelere ulaştığında?

CHR: Gizliden gizliye (ya da alenen) çoğu akademisyen çalışmalarının başkaları için örnek teşkil edeceğini umuyordur. Ancak bu durumda, ben, kendim de, daha önce yapılmış çalışmalar arasından, kazı sonuçlarını, bölgesel yüzey araştırmalarını ve müze çalışmalarını birleşimli kitaplar halinde bir araya getirmeye çabalarken, eskinin toplumlarına yeni ışık tutan iyi olanlarını örnek aldım. Jack L. Davis’in Sandy Pylos: An Archaeological History from Nestor to Navarino (1998; University of Texas Press) adlı eseri bunu başaran, özellikle güzel bir örnek. Jeremy McInerney’nin The Folds of Parnassos: Land and Ethnicity in Ancient Phokis (1999; University of Texas Press) adlı eseri ise, temel olarak bir bölgenin tarihinin en öne çıkan çağına odaklanması açısından ve de derli toplu bir şekilde tek bir yazarın anlatımından sunulması açısından daha yakından takip edilecek bir örnekti. Kitabımın Türkçe çevirisi bir şekilde olumlu karşılandıysa, sunduğu metodoloji açısından başkalarına da yarar sağlayabilmesini umuyorum ki Türkiye’nin çeşitli ve zengin arkeolojik çevrelerine ait güncel bölgesel sentezlerin yayınlandığını görmeye devam edelim.