Scroll Top

Astérix Külliyatında Kent, Çevre ve İnsan Olmayanlar

by K. Mehmet Kentel, ANAMED Doktora Sonrası Bursiyeri (2021–2022)
tumblr_fc972f7a3f22379b4c33bc5d796ce561_9d52b055_500

M.Ö. 50 yılı. Tüm Galya Roma işgali altında. Tüm Galya mı? Hayır, küçük bir köy, büyücülerinin sihirli iksiri sayesinde Roma ordularına karşı direnmeye devam ediyor.

Hayatta yakın ailem dışında en uzun süreli ilişkim, bu köyde yaşayanlarla kurduğum. Çok küçükken, babamın gayriresmî tercümanlığında başladı bu ilişki, çocukluğuma dair hatırlamaktan en keyif aldığım ritüellerden birinde, babamla yan yana oturur, kucağımızda kalın kapaklı bir Astérix albümü, o önce içinden Goscinny’nin sözlerini okur, sonra Türkçeye çevirir, ben o sırada Uderzo’nun çizimlerinin detaylarına hayran olur, çok şaşırır, çok gülerdim.

1990’ların ikinci yarısında Remzi Kitabevi yeni çevirilerle tüm seriyi basmaya başladığında, yeni bir ritüel geliştirdim: iki haftada bir Rumeli Caddesi’ndeki Remzi’ye gidip, “yeni Asteriks çıktı mı?” diye sormak. Astérix çok zamanlı bir deneyimdi benim için, bir yandan Remzi Kitabevi’nin yayın takvimini takip ediyordum, devamlı gelecekten haber almaya çalışarak. Bu takvim Fransızca orijinallerin baskı sırasını tam olarak izlemiyordu, dolayısıyla Goscinny ve Uderzo’nun yarattığı evrenin kendi akışını da. Bu geçmişe dair bir sorgulamaya itiyordu, acaba “gerçekten” öyle mi olmuştu, önce Lejyoner mi yoksa Gladyatör mü olmuşlardı, ama Kleopatra’nın yanına ondan sonra gitmemişler miydi? Babamı Fransa’da ziyaret ettiğim bir yaz tatilinde, sokakta yürürken bir gazete bayiinin köşesinde Astérix et son fils (Asteriks’in Oğlu) kitabını gördüm, henüz Türkçeye çevrilmemişti, nasıl bir heyecanla babamın yanına gittiğimi ve “Astérix’in çocuğu oluyormuş biliyor muydun?” diye sorduğumu çok iyi hatırlıyorum. Elbette bir yandan Goscinny ve Uderzo’nun eğip büktüğü, Sezar’ı, Kleopatra’sı, Brutus’ü, Roma, Londinium’u ve Lutetia’sıyla antik tarih vardı. 

Geçmişte ve gelecekte, diller ve katman katman tercümeler (“hayır, Hopdediks ya da Oburiks değil, OBELIX o!”) arasında giden, rivayetlerle dolu bir okuma deneyimi…

***

1959’da yayımlanmaya başlayan serinin iki yaratıcısından René Goscinny ta 1977 yılında hayatını kaybetmiş, Astérix’in çizeri Albert Uderzo seriyi tek başına devam ettirmişti. 2011’de ise kalemini Jean-Yves Ferri ve Didier Conrad’a devretmişti, onlar da sonuncusu geçen sene olmak üzere toplam beş albüm çıkarttılar. Son albüm, Astérix et le Griffon, Uderzo’nun kontrolünden geçmeden çıkan ilk albüm oldu, zira kendisini de 2020’de, pandeminin hemen başında kaybettik—ölüm duyurusunda koronavirüsle ilgisi olmadığı belirtilmişti.

Bu yazıda tekdüze bir Astérix tarihi anlatmak yerine, bu meşhur serinin kent ve çevre meselelerini ele alış biçimlerine değineceğim. 2. Dünya Savaşı Fransa’sında yaratılan, altmış seneden uzun bir süredir yayımlanmaya devam eden bu serinin tek bir gündeminden, bağlamından, ajandasından bahsetmek elbette çok mümkün değil. Ancak savaş sonrası Avrupa’nın hızlı kentleşmesinin, yüksek modernizmin ve buna bağlı olarak gelişen birinci nesil çevre hareketlerinin, seriye uzun soluklu bir bakış açısı verdiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Günümüz Fransa’sının kuzeybatısında kalan küçük Galya köyünün, ormanlarla ve zengin bir doğal yaşamla çevrelenmiş sükuneti, çoktan kaybedilmiş bir ideal olarak resmedilirken, kahramanlarımızın yolculuk yaptığı büyük şehirleri, örneğin Lutetia’yı (Paris) ya da Londinium’u (Londra), trafiğin, karmaşanın, kalabalığın, pisliğin, dolandırıcılığın hüküm sürdüğü yerler olarak görürüz. Astérix’ten biraz daha önce yayın hayatına başlamış, bande desinée dünyasının diğer büyük yıldızı Tintin’in (Tenten) nizami ve temiz sokaklarıyla karşılaştırıldığında bu modern kent eleştirisi daha belirgin hâle gelir.

1971 yılında, tüm dünyayı ama özellikle Fransa’yı derinden sarsan 68 olaylarından kısa bir süre sonra yayınlanan Le Domain des Dieux (Tanrılar Sitesi), tüm Astérix külliyatında modern kentin en net ve sıkı biçimde eleştiri nesnesi hâline geldiği yapıt. Hikâye, alışık olduğumuz gibi küçük Galya köyünün, etrafındaki büyük ormanla çevrelendiği kuşbakışı görüntüyle açılır, ancak hemen bir sonraki panelde köyümüz koca bir Roma şehri tarafından çevrelenmiştir. Bu görüntü, Sezar’ın sarayındaki bir makete aittir ve bir türlü fethedemediği yenilmez Galyalıları alt etmek için en yeni projesini sergilemektedir: bir tahakküm aracı olarak kentsel dönüşüm. Sezar bu projesini genç ve yıldız bir mimar olan Anglaigus’a vermiştir. Sezar ve Anglaigus, Galyalıları sadece sihirli iksirlerinin değil, yaşam kaynakları olan ormanlarının da koruduğunun farkındadır. Bugünkü müteahhit ve yöneticilerden pek farklı olmayan biçimde ormanı yok edeceğini ve yerine bir doğa parkı yapacağını söyler Sezar—millet bahçesi, M.Ö. 50.

image

Resim 2: Le Domain des Dieux’nün İngilizce baskısının (The Mansion of the Gods) açılış sahnesi.

Burada 68 olaylarını, eski Fransız kentlerinin etrafına bu dönemde dikilen “villes nouvelles,” yani yeni şehirleri, yüksek modernist kent hayatının sınırlarına, sınıflı şehir yaşamına karşı gelişen tepkileri bağlamın bir tarafına koymak gerekir. Kent sosyoloğu ve felsefeci Henri Lefebvre’in çığır açan yazınını üreten dönem koşulları, bande desinée ortamında da Tanrılar Sitesi’ni ortaya çıkartmıştı denebilir. Diğer taraftan, tüm Astérix serisinin ana motoru olan işgalciye, sömürgeciye, imparatorluğa karşı direnme motifini de anmak gerekir—ki bu motif Goscinny ve Uderzo’nun neslinin bizzat yaşadıkları Nazi işgaline karşı direnişe dayanıyor ama onu aşıyordu, 20. yüzyılın ikinci yarısında tüm dünyayı saran sömürge karşıtı hareketlerden besleniyordu. Tanrılar Sitesi, postkolonyal kent yazınına özellikle 90’larda damga vurmuş birçok temayı, örneğin “yerli kente karşı sömürgeci kenti” ikiliğini, bir uygarlaştırma aracı olarak kent mekânını, yerleşimci sömürgeciliği ve kolonyal bir şiddet biçimi olarak çevresel yıkımı çok daha erken bir tarihte gündemine almıştı. Romalıların Galya ormanlarını yok etme konusundaki başarısız çabalarının (ki buna en fazla direnç gösteren bir başka insan olmayan aktör olan, Obelix’in köpeği İdéfix’ti), Fransa’nın kendi sömürgecilik deneyimine dair hatırlattıklarını da yeri gelmişken not edeyim: 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında, Kuzey Afrika’yı sömürgeleştirme çabasındaki Fransa, çevre tarihçisi Diana Davis’in anlattığı gibi kendisini Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak görüyor ve Kuzey Afrika halklarını medenileştirmeye çalışıyordu. Bunun bir yolu da, doğanın kullanımını medenileştirmekten geçiyordu: Fransız sömürgeci teknokratlara göre Kuzey Afrika’nın ormansızlaşmasına yerli halkların yanlış kullanımı sebebiyet vermişti ve bu topraklar, Fransız idaresi altında bilimsel metotlarla yeniden ormanlarla kaplanabilirdi.

image

Resim 3: Sömürgeci bir karşılaşma anı olarak çevresel yıkım ve direniş.

Burada detaylıca bahsetmek istediğim ikinci Astérix albümü, 1981 yılında yayımlanan ve Türkçeye Kara Altın Diyarında olarak çevrilen L’Odyssée d’Astérix. Albüm, Uderzo’nun Goscinny olmadan tek başına yayımladığı ikinci kitap ve yine yazıldığı dönemin ruhunu, meselelerini fazlaca yansıtıyor. Hikâyenin başında, köyün büyücüsü Panoramix’i (Büyüfiks) büyük bir sıkıntı içinde görüyoruz. Kısa sürede anlıyoruz ki Panoramix’in derdi, sihirli iksir stoklarının tükenmiş olması ve yenisini yapabilmek için, reçetede sadece bir damla kullanılan ama hayati öneme sahip bir hammaddeye ulaşamıyor olması. Bu madde, kaya yağı ya da petrol. Roma İmparatorluğu’na karşı direnişin son kalesi olan Galya köyünü savunmasız bırakmak söz konusu olamayacağı için Astérix ve Obelix, bu yağın kaynağına yani Mezopotamya’ya doğru bir yolculuğa çıkıyor. Yanlarında da onları engellemeye çalışan gizli ajan ve başarısız büyücü, Sean Connery tipli Dubbelosix. Petrol peşindeki bu maceranın, 70’lerdeki petrol krizi ve fosil yakıtlara karşı ilk çevre hareketleri bağlamında oturduğu yer oldukça açık. Kitap boyunca birçok karakter, bu kaya yağının peşinden koşmanın anlamsızlığına vurgu yapıyor. Oryantalist tonları kuvvetli bir albüm olan kitap, Ortadoğu halklarını sebepsiz ve ezel ebet savaş hâlinde gösterirken, kahramanlarımız tüm külliyatta ilk defa çabalarında başarısız oluyor ve zar zor yanlarına aldıkları bir kese petrol, Dubbelosix’in müdahalesiyle Manş Denizi’ne dökülüyor. Petrole bulanmış bir deniz kuşu sinirle bağırıyor: “gerçekten bu kadar erken mi başladınız denizi kirletmeye!” 

image

Resim 4: L’Odyssée d’Astérix’in İngilizce baskısında (Asterix and the Black Gold), Manş Denizi’nin “tarihte ilk kez kirlenmesi.”

Donna Axel ve Roberta Spivak’ın bu albüm üzerine yazdıkları yazıda dikkat çektikleri gibi, albüm yayınlanmadan sadece üç sene önce, tarihte o zamana kadar görülmüş en büyük çevre felaketlerinden biri, en büyük petrol sızıntısı, Bretagne açıklarında, yani tam da Astérix’in köyünün olduğu bölgede yaşanmış, Shell petrollerini taşıyan Amoco Cadiz üçe bölünerek batmış, Suudi Arabistan ve İran’dan çıkartılmış yaklaşık 220 ton ham petrol, Manş Denizi ve Atlas Okyanusu’na karışmıştı. Uderzo’nun bu sahneyi çizerken aklında şüphesiz ki bu ekolojik yıkımın travması bulunuyordu.

image

Resim 5: Amoco Cadiz batığı, 1978. Public domain. Wikimedia.

Astérix ve Obelix ekolojik açıdan çok daha küçük ama direnişlerinin geleceği açısından oldukça büyük felaketlerinin ardından, karaları bağlamış biçimde köylerine döndüklerinde, Galya köyünün hiç de savunmasız olmadığını, tam tersine köye saldırmış Roma ordusunun pataklanmakta olduğunu fark ediyor. Zira Panoramix Astérix ve Obelix’i petrol peşine gönderdikten sonra denemelerine devam ediyor ve iksiri hazırlarken petrol yerine pancar kökü suyu kullanabileceğini fark ediyor. Yenilenebilir olmasa da bu çevreci petrol alternatifi, hikâyemizi mutlu sona erdiriyor. 

Bu albümü, yine Tintin’in, orijinalinde de Kara Altın Diyarında (Tintin au pays de l’or noir) ismindeki albümüyle karşılaştırmak ilginç olabilir. Bambaşka bir bağlamda, savaş rüzgârlarının estiği 1939’da yazılmaya başlanan, sonra iki kez kapsamlı değişikliklere uğrayan Tintin albümü, petrol kaçakçılığına dair bir uluslararası komployu merkezine alırken, fosil yakıtların çevresel zararlarına dair hiçbir şey söylemiyor, petrol zengini Ortadoğu şeyhlerinin kötü niyetli Avrupalılar yerine iyi Avrupalıların etkisinde olmasını sağlıklı işleyen bir petrol piyasasının anahtarı olarak gösteriyor.

Son olarak, her kitapta defalarca karşımıza çıkan ama seslerini neredeyse hiç duymadığımız, isimleri konulmamış karakterlere, yaban domuzlarına değinelim. Astérix dünyasının, İdefix dışındaki bu en mühim insan olmayan aktörlerini çoğunlukla pasif biçimde, şenlik sofralarında görüyoruz. Ancak L’Odyssée d’Astérix, iki domuzun kendi aralarındaki diyalogla açılıyor. “Koca bir aileden sadece ben kaldım, tabii ki o çılgın Galyalılardan ölesiye korkuyorum,” diyen birini, öteki sakinleştiriyor, çünkü Galyalılara direnmenin yolunu biliyor. Nitekim Astérix ve Obelix tarafından kovalanmaya başladıklarında, öyle bir güzergâhtan kaçıyorlar ki, Galyalı kahramanlarımızın önüne bir Roma devriyesini çıkartıp ilgilerini dağıtıyorlar, böylece en azından bu seferlik iştahlı sofralardan kurtuluyorlar. Astérix külliyatı boyunca sonsuz bir açlığın hedefi olan yaban domuzlarının perspektifini görebildiğimiz bu sahnenin özel bir yeri var. Ancak yeni kitapların, yine günümüz hassasiyetlerine selam çakan biçimde bu aşırı avlanmaya karşı mesafe almaya başladığını söylemek mümkün olabilir. 2019’da yayınlanan La Fille de Vercingétorix (Şefin Kızı) kitabında, köyün çocukları, Galyalıların tüketim bağımlılığını ve özellikle de yaban domuzlarının aşırı tüketimini eleştiriyor, örneğin. 

image

Resim 6: L’Odyssée d’Astérix’in İngilizce baskısının (Asterix and the Black Gold) açılış sahnesi. PTSD yaban domuzları Romalıları kullanarak Galyalıları atlatıyor. En azından bu seferlik.

Açık Radyo’da Gizem Kıygı’yla birlikte hazırlayıp sunduğum Yerden Yüksek programı için bu metnin ilk taslağını hazırladıktan sonra, tüm Astérix külliyatının Saadet Özen tarafından yeniden çevrilmekte ve Alfa Yayınları tarafından yayımlanmakta olduğunu öğrendim. Bakalım yeni çeviriler nasıl cevherler getirecek…

O zamana kadar, Uderzo’ya, Goscinny’e, ve bu çok zamanlı, çok katmanlı, nefis bir şenlih olarak devam eden okuma deneyiminin parçası olan herkese teşekkürler—fark etmez, isterseniz ehlence de diyebiliriz. 

————————————————————————————————————————————–

 1- Bu yazı büyük ölçüde Açık Radyo’nun Yerden Yüksek programının 3 Ağustos 2022 tarihli yayını için hazırladığım metne dayanmaktadır. Dinlemek için: https://open.spotify.com/episode/3OzAYXu9N3PmGVRJQ0t5cW?si=997ecea0b7864551. Yeniden kullanma izni verdikleri için Açık Radyo yapımcılarına ve katkıları için ANAMED Yayın Koordinatörü Alican Kutlay’a teşekkür ederim.

2-  Diana K. Davis, Resurrecting the Granary of Rome: Environmental History and French Colonial Expansion in North Africa (Athens: Ohio University Press, 2007). muse.jhu.edu/book/8949.

3-  Donna Axel ve Roberta Spivak, “Asterix’s Journey to Find Oil: Environmental Traumics,” ImageText 9, no. 1 (2017–2018), https://imagetextjournal.com/asterixs-journey-to-find-oil-environmental-traumics/